Marmara Depreminin 23’üncü yılında yeni ve mevcut kullanımdaki binaların depreme karşı korunmasında akıllı teknoloji kullanımına dair sevindirici haber Sakarya Üniversitesinden geldi.
Sakarya Üniversitesinde TÜBİTAK destekli olarak başlatılan proje, yeni ve mevcut kullanımdaki binalara kolayca uygulanabilecek akıllı bir deprem koruma sisteminin geliştirilmesini öngörüyor. Projenin yürütücülüğünü geçtiğimiz aylarda Sakarya Üniversitesinden İstanbul Teknik Üniversitesine geçiş yapan Prof. Dr. Tahsin Engin üstleniyor. Farklı disiplinlerin bir arada çalıştığı proje ekibinde SAÜ İnşaat Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Erkan Çelebi, SAÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. İrfan Yazıcı, SAÜ Makina Mühendisliği Bölümünden Doç. Dr. Sedat İriç ve Dr. Öğr. Üyesi Muaz Kemerli, SUBÜ Makina Mühendisliği Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Aydın ve Yıldız Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümünden Doç. Dr. Muzaffer Metin görev alıyor. Projede ayrıca lisans-yüksek lisans ve doktora öğrenimi düzeyinde 6 bursiyer çalışıyor.
Depremle Yaşamayı Öğrenmeliyiz
Proje hakkında bilgi veren Prof. Dr. Tahsin Engin, “Deprem farkındalığı artmış olsa da, binaların depreme karşı korunmasına yönelik yerli teknolojilerin aynı hızda geliştiğini söyleyemeyiz. Bu çerçevede 17 Ağustos 1999’un yıl dönümünde Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’nın ‘Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz.’ sözünü hala işitir gibi oluyoruz.” ifadelerine yer verdi.
Yerli ve Milli Bir Sistem Çözümünü Ülkemize Armağan Etmek İstiyoruz
Prof. Dr. Tahsin Engin projenin TÜBİTAK Deprem Özel Çağrısı kapsamında desteklendiğini belirterek, “Proje fikri aslında fizikte eylemsizlik olarak bilinen temel ilkeye dayanmaktadır. Elinizde dolu bir bardak çay ile bir otomobile oturursanız ve otomobil aniden harekete geçerse su üzerimize dökülür, bunu biliyoruz. Bu durum hareket esnasında oluşan ivmeye karşı verilen bir tepkidir ve çay daima hareketin zıttı yönde yükselir ve taşar. Bu esnada da çay kütlesinin ağırlık merkezi hareketin zıt yönünde kayar. Titreşen bir binada öyle bir kap içerisinde harekete zıt yönde gelişen bu ağırlık merkezi kayması bir tür geri-çağırma kuvveti meydana getirecektir. Diğer bir ifadeyle yeterince büyük bir kap su ile doldurulur ve bir binanın tepesine konursa, deprem esnasında sağa-sola hareket eden su kütlesi daima binayı orijinal konumunda tutmaya çalışan harici bir kuvvet üretir. İşte bizim projemizin temel fikri de bu düşünceye dayanmaktadır. Ancak ne yazık ki bu kadar basit ilkeyi bile hayata geçirebilmek ve uygulanabilir, rekabetçi bir ürün haline getirmek önemli AR-GE faaliyetlerinin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bizim sistemimiz, deprem titreşim verilerini gerçek zamanlı olarak algılayıp suyun kontrollü şekilde hareket ederek en yüksek sönümleme kuvvetini oluşturacak şekilde tasarlanmaktadır. Projemizde Sakarya Üniversitesinde var olan mevcut altyapı kullanıyoruz. Proje faaliyetleri için gerekli tamamlayıcı unsurlar ise proje bütçesinden karşılanacaktır. 24 ay süreli proje tamamlandığında, mevcut yapılara da kolayca uygulanabilir, görece basit yapıda, çevreci, rekabetçi ve ticarileştirmeye hazır yerli ve milli bir sistem çözümünü ülkemize armağan etmek istiyoruz. Bu vesileyle özverili çalışmaları için tüm proje ekibimize, projemize yakın ilgi gösteren ve bizleri her konuda destekleyen Sakarya Üniversitesi Rektörlüğüne ve projemizi fonlayan TÜBİTAK’a teşekkür ederiz.” dedi.