SUBÜ Konuşmaları’nın 45’inci konuşmacısı olan Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetim Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Lütfi Akça “Yağmurun ilk düştüğü noktadan itibaren alınabilecek tedbirlerle sorunu kaynağında çözmek gerekiyor. Bu tedbirleri bütüncül olarak almak fakat diğer taraftan da mümkün olan her yerde sel sularının akıp gitmesine izin vermeden bir yerde depolamak kuraklığın da temel çözümü” dedi.
Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ Konuşmaları’nın 45’inci konuşmacısı ‘Su, Kuraklık, Sel ve Taşkın Afetleri’ başlıklı söyleşiyle Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetim Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Lütfi Akça oldu. Moderatörlüğünü Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Taki Demir’in üstlendiği söyleşide; Türkiye’nin su politikası, sel, taşkın ve kuraklık riskine karşı alınabilecek önlemler ile suyun tarım için önemi konuşuldu. Söyleşinin tamamı üniversitenin YouTube kanalı SUBÜ Haber’den tekrar izlenilebiliyor.
Su kalkınmanın da merkezinde
Suyun insan yaşamı ve canlılar için hayati bir öneme sahip olduğunu dile getiren Prof. Dr. Akça, “Hiçbir canlı yok ki suya muhtaç olmasın. Su hayatın, bütün canlıların vazgeçilmezi. Su aynı zamanda kalkınmanın da merkezinde. Su olmadan hiçbir kalkınma faaliyetini yapmak mümkün değil. Diğer taraftan su kaynakları kısıtlı, suyun miktarı sabit. Dünyada suyun miktarı, dünya yaratıldığı gün kaç tane molekül olarak yaratılmışsa bugünde aynı ve molekül sayısı hiç değişmedi. Havada buhar, toprakta nem, kutuplarda buz, denizlerde tuzlu su olarak duruyor. Atmosferdeki su buharının da atmosfer dışına kaçma imkânı yok. Çünkü su buharının suya dönüşme sıcaklığı sıfır derece. Yer çekiminin de etkisiyle tekrar yeryüzüne düşüyor” dedi.
Ülkemizin önemli bir kısmı su fakiri
“Suyun miktarı coğrafi ve zamansal değişim gösteriyor. Coğrafi değişimden baktığımızda suyu zengin ve fakir olan ülkeler var. Burada en basit haliyle ülkelerin su zenginliği nüfusu başına düşen su kaynağı miktarı ile ölçülüyor. Bunun için de kriterler koyuluyor. Kişi başına düşen su miktarı eğer 1700 metreküpün üzerinde ise ülke su açısından sorunsuz kabul ediliyor. 10 binin üzerinde ise ülke zengin kabul ediliyor. Bin metreküpün altına düşerse de su açısından fakir ülke olarak tanımlanıyor. Bin ila bin 700 arasında ise su stresi altında deniliyor. Yani suyun bir baskı unsuru, stres unsuru haline geldiği durumu yansıtıyor. Biz de Türkiye olarak 112 milyar metreküp su kaynağı ve bin 320 metreküp kişi başına düşen su kaynağına sahibiz. Bu açıdan baktığımızda su stresi altındayız. Ancak ülkenin geneli olarak da bu rakama bakmak çok fazla anlamlı olmuyor. Dolayısıyla bir ülke içerisinde de coğrafi olarak değişiyor. Doğu Karadeniz’den İç Anadolu’ya kadar değişen ölçeklerde zenginlik durumumuz var. Konya, Burdur, Akarçay, Gediz, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Ergene ve Meriç gibi pek çok havzamızda kişi başına düşen su miktarı bin metreküpün altında olduğu gibi bazı yerlerde de 500 metreküp seviyelerinde. Dolayısıyla ülkemizin önemli bir kısmı su fakiri.”
Suyun doğru yönetilmesi gerekiyor
“Sanayi ve bölgesel gelişme açısından baktığımızda da sanayimizin batıda Trakya’da, Marmara’da ve Ege bölgesinde çok daha fazla gelişmiş olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla sanayinin talep ettiği su miktarı da bu bölgelerde fazla. O zaman ülkemizde su yönetimi açısından şöyle bir denklem ortaya çıkıyor. Bazı bölgelerimizde su zengin. Örneğin; Doğu Karadeniz’de, Batı Karadeniz’de ve Çoruh’ta. Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da bölgesel olarak fakir olan yerler var ama genellikle iyi. Yeşilırmak, Kızılırmak ve Susurluk’ta fena değiliz. Ancak gerek sanayi gerek yerleşik nüfus gerekse de tarımsal sulama olarak kullanılan su miktarı bölgeler arasında değiştiği için suyun doğru yönetilmesi ihtiyacı ortaya çıkıyor. Buna da talep yönetimi diyoruz.”
Yağmuru taştığı yerde değil, düştüğü yerde tutacağız
Sel ve taşkın felaketleri ile ilgili alınabilecek önlemleri de paylaşan Akça, “DSİ olarak Türkiye’nin 100. yılında su vizyonu geliştirdik. Orada bir cümle kurdum ben: ‘Yağmuru taştığı yerde değil, düştüğü yerde tutacağız.’ Bence artık iklim değişikliğiyle mücadelede de bizim ana eksenimizi oluşturmamız gerekiyor. Havza genelinde yağmurun ilk düştüğü noktadan itibaren küçük dereleri kontrol altına alarak, büyük başa çıkılamaz hale gelmeden alınabilecek tedbirlerle sorunu kaynağında çözmek gerekiyor. Bu tedbirleri bütüncül olarak almak fakat diğer taraftan da mümkün olan her yerde sel sularının akıp gitmesine izin vermeden bir yerde depolamak kuraklığın da temel çözümü. Burada depolanacak alan yeraltı suları. Çünkü tatlı suyun yüzde 99’u yeraltında depolanıyor. Nasıl ki göllerdeki su dengesini koruyorsak, yeraltı kaynaklarında da suyun dengesini, seviyesini korumamız gerekiyor. Ancak bu çok kolay bir yönetim alanı değil. Türkiye’de ve dünyada birçok ülke yeraltı sularını aşırı kullandığı için seviyeler düşmüş durumda. Yeraltı sularını da yönetemediğimiz için kuraklıkla mücadelede gücümüzü kaybediyoruz” diye konuştu.
Kuraklıkla mücadelede en büyük gücümüz yeraltı suları
Kuraklıkla mücadelede en büyük gücümüzün her zaman dengede tutulması gereken yeraltı suları olduğunu vurgulayan Akça, “Kuraklık dönemlerinde bu yeraltı sularından aşırı kullanarak kurak dönemi geçirmemiz fakat kuraklık dönemleri geçtikten sonra gelen yağışlarla yeraltı sularını tekrar besleyerek eski dengesine gelmesini sağlamamız gelecekte hem sel hem de kuraklık yönetimini sağlamanın temel iskeletini teşkil ediyor. Dolayısıyla yeraltı suyu yönetimi, taşkın ve kuraklık yönetimi birbirinden asla kopuk değildir. Bunların bir bütün olarak yönetilmesi, bu yönde politikalar ve yasal mevzuatın geliştirilmesi gerekiyor. Şu anda bizim 3 tane kanunumuz var. Suyun taşkınlığını, kuraklığını, yeraltı ve yüzey sularını ve suyun talebini, arzını, riskini tek bir yasa çatısı altında yönetilebilir hale getirmemiz gerekiyor. Biz bu konudaki su politikamızı hazırladık. İnşallah önümüzdeki dönemde bunlar yasal hale gelir” şeklinde konuştu.
Peyzaj ve bitki türleri için atık suların kullanımı mümkün
Peyzaj ve bitki türleri için atık suların kullanılmasının mümkün olduğunu aktaran Akça. “Büyük şehirlerde, belediyelerde, tarım alanlarının olmadığı yerlerde atık sular kullanılabilir. Tarım alanlarının olduğu yerde ise tarımsal sulama suyu olarak kullanım yapılabilir. Bunları da geliştirmek gerekiyor fakat bizim esas politikamız taşkın suyunun tekrar yeraltında beslenmesi ve su çevrimine kazandırılması”dedi.
Denizden su elde etmek giderek yaygınlaşacak
Denizden su elde etmenin dünyada ve Türkiye’de yaygınlaşacağını belirten Akça, “Enerji sorunu çözüldüğü zaman denizden su elde etmenin önünde engel olan aşırı enerji tüketimi sorunu da çözülmüş olacağı için denizden su elde etmek de ileride bir çözüm olacak diye düşüyorum. Ülkemizde bazı sahil ve oteller denizden su elde ederken, bunu Ortadoğu’da İsrail kullanıyor. Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi körfezde kullanan ülkeler de var. Dünyada da giderek yaygınlaşacak diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.